İzleyiciler

3 Ekim 2016 Pazartesi

Eylül kaçmış....

Sevgili arkadaşlarım dürtüp uykumdan uyandırdıklarında Ekim'in üçüydü...

Halbuki, anlatacak ne çok şey vardı, ağustos sonunda evlilik yıldönümümüz vardı mesela, eşimin unuttuğu... Her aradığında söylemesini beklediğim, söylemeden kapattığında, o an hınzırca güldüğünü, "aha unuttuğumu sandı" diye düşündüğünü zannettiğim, akşam saat on'da "Bugün bizim günümüzdü, unuttun" dediğimde, hahhaa, unutmadım, tatamm diye birşeyler yapacağını bekleyecek kadar ergen kafalı olduğum bir yıldönümü geçirdim.

5 Eylül'de büyük prensin yeni okulunun ilk günüydü mesela. İlmek ilmek düşünüp, eksisini artısını alt alta getirip toplam çizgisini çektiğimde fazla çıkan okulun tören alanındaydık. İstiklal marşı okundu, bizimkiler sınıflarına alındı, dua ettim arkasından "yeni okulun hayırlı olsun" diye.

Her bayram eşimin memleketine gideriz, tüm yakın akrabalar toplanır. Ne güzel değil mi?
Değil.
12 Eylül bayramın ilk günüydü. Yorgunluktan bayılan halimle tiril tiril hazırlanıp, sabahın köründe akrabalarla bayramlaşırken, yüzümde sahte bir neşe, iyi dilekler sunuyordum kaynımgillere. Her bayram olduğu gibi. Çalıştığım, nefes almaya fırsat olmayan zamanlardaki bayramlardaki gibi... Tek tatilimin bayramlar olduğu, o zamanları da eşimin akrabalarıyla zaman geçirdiğim bayramlardaki gibi...
Nerde o eski bayramlar? Herkes toplanır, gelinler, torunlar...Yenir, içilir. El öpülür, harçlık verilir.
Değil arkadaş!! Dünya değişmiş artık, kapitalizmin içine tüküreyim ama düşmüşüz bir çarkın içine, Otuz sene öncenin çarkına atlanmıyor oradan.
Her bayram öteki aileye gidince, buradakiler gönül koyuyor.
Ait olmadığın bir kültüre dahil olmaya çalışmak, güzel, bakımlı, şık gelin, kendileri gibi bir anne gibi olma mecburiyeti, "daha imkanlı odayı ben kapayım", "benim çocuğum ötekini dövsün", "kaynanamın gözüne ben gireyim" yarışları boğuyor.
Gelenler istemeye istemeye geliyor, karşılayanlar istemeye istemeye misafir ediyor. Adet yerini bulsun diye yedi saatlik yolu hastayken, hamileyken, bebekliyken, çocukluyken çekiyoruz. Her bayram.
Bayramlar yaklaştıkça gözlerimden yaş geliyor, Allah'ın mübarek günleri onbir senedir beni hasta ediyor.
Empati kurmaya çalışıyorum, prensler büyümüş, evlenmiş... İnşallah hayırlı evlat olurlar, ararlar, sorarlar ama eğer benim kadar zorlanıyorlarsa gelmesinler ya. Allah bana bu farkındalığı versin, gelmediklerinde telefonda ağlayıp, sinirlerini bozmayayım kimsenin.

Ayh.
Neyse devam.
Bu yıl kış hazırlığı yaptım, fasulye, kabak ve patlıcan kuruttum, yemeklik fasulye ve biber dolması koydum derin dondurucuya, turşu yaptım. Yaparken pişman oldum, çünkü çok yoruldum ve işlerim çok aksadı. İnşallah sağlıkla, ağız tadıyla yenir.

Derken, okul açılsın, hayat düzene girsin diye beklerken okul başladı. Geçtiğimiz hafta sonu, büyük prens "Yutkunurken boğazım acıyor anne" dedi ve hastalık sürecimiz başladı. Eşim şehir dışındaydı, küçük prensi uyutmaya çalışırken, uyuyan büyük prensten bir öğürtü geldi, odasına koştum, yatağa, yorgana istifra etti. "Aman ne olacak, herkes hasta olur, böyle böyle büyünür" diye diye üstünü başını değiştirdim, bizim yatağa yatırdım. Yarım saat kadar sonra tekrar aynı ses... Allah'tan küçük uyumuştu, koştum, aynı olaylar... Neyse burnunu sileceğim, bir baktım kanıyor, ama öyle böyle değil. Tampon yaptık, kanı görünce korktu, tabi ben de korktum ama farkettirmemeye çalışıyorum, tampon yaptığım peçete gitgide kızarıyor. Korkudan kalbim boğazımda atıyor, kan durmuyor.
Abim doktor, onu arıyorum, yapmam gerekenleri söylüyor. Uzatmayayım, iki kere daha kanıyor, acile gitmeden sabahı bulabiliyoruz. Acile gidebilmem için bebeği annemlere bırakmam lazım, o saatte evi arayıp "büyüğü doktora götüreceğim, küçüğe siz bakın" demem, daha acil bir durum ortaya koyabilir, Rabb'ime şükürler olsun gerekmiyor.
Sabah KBB doktorunda aldık soluğu, önce kulak zarı kıpkırmızı olduğunu görüp güçlü antibiyotik yazacağını söyledi. Peşinden işitme testine gönderdi. Testin sonucunu görünce antibiyotikten vazgeçti, serum ve merhemle çözdü işi. Doktorun uzmanlığından ve bilgisinden fena halde şüphe ettim. Belki bu benim cahilliğimdendir.
Eve dönerken genzim yanıyordu, ilaçları almak üzere evin yakınında bir eczaneye girdim. Eczacı hanım tombik, güleryüzlü, sevimli bir abla. Laf lafı açtı, hayatlara, zorluklara ve eşlere geldi. Dedi ki, "Hiçbir zaman süslü bir hanım olamadım, hep çalıştım, düzgün iş yapmak için uğraştım, sistemle savaştım, insanlarla savaştım, mesai bitti eve koştum, çocuklara ev yemeği yedireyim diye nefes almadım, yemek yaptım, sabahlara kadar ütü yaptım. Eşim maddi anlamda hep sırtımdaydı, çocukların yanında hiç olmadı, vekil seçilmeye uğraşıyor, para yiyor ve çok çalışıyordu. Bu günler iyi günlerimiz için diyordu bana. Üçüncü denemede vekil seçildi, ama İstanbul'a çok sık gitmeye, daha fazla kalmaya başladı. Bir şeyleri fark etmiştim artık, sonradan öğrendim ki, platin renkli saçlı, tırnağı ojeli bir sevgilisi var."
!!!!!
Eczacı hanımın hayatının ilk bölümlerini birine benzettiniz mi :((((
Şamar gibi çarptı yüzüme, günün yorgunluğuyla beraber sarhoş gibi eve geldim. Akşama doğru küçük prensin burnu akmaya başladı.
Eşim İstanbul'dan akşam geldi.
Ufaklık mızmızdı, yemeğini yemedi, oldukça da zor uyudu. Saat gece 11.30 civarı uyandı, burnundan nefes alamadı ve panik oldu. Nefes almaya çalıştıkça boğazından acayip sesler çıktı, zaptedemedim, susturamadım. Eşim panikledi, boğazının şiş, burnunun tıkanık olduğunu ve boğulduğunu zannetti, ağzından nefes alabildiğini görüyordum ama korkudan ellerim titremeye başlamıştı. Kaynar suya vicks koyup koklattık biraz, ilaç verdim, sakinledi, sonra da ilacın etkisiyle uyuyakaldı. Biten gece uyumamışım zaten, yorgunluktan ve korkudan yığıldım kaldım. Uyandıkça ilaç verdim, sabaha nispeten iyi kalktı ama ben tükenmiştim. Bakıcı geldi, prensi ona verdim, kapıyı ve telefonu kapattım. Belki ömrümde ilk kez tüm gün gripten yattım. Akşam eşimden erken gelmesini rica ettim, çok önemli işi olduğunu ve gelemeyeceğini söyledi. Ve ben geceyi, iki hasta çocukla, gözümü açmaya mecalim olmadan geçirdim. Allah yardım etti de, ikisinin de nöbeti tekrarlanmadı.

O günden itibaren yavaş yavaş düzeliyoruz, çocuklar benden daha iyi durumdalar, benim ağzım burnum uçuk, kafamda deli sorular...Bu gidişle sonumun, eczacı ablanın sonu gibi olacağından tut, bana bir hastalık gelirse çocuklarıma kimin bakacağına kadar. Bir tarafta da, hafta başı verilip, çok acil olduğu söylenen yurt binasının projeleri bekliyor.

Bir tarafta da güneydoğu yanıyor, analar yanıyor.

Memleketime şu tuzağı kuranları mahvet Allah'ım.
Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. /Enfal.30

12 yorum:

  1. Çocuklar küçükken Can'dan ayrılmadıysam bir daha da ayrılmam herhalde diyordum ben de. Bencillik had safhada oluyor. Hep öyle de, bizde hal ve enerji kalmayınca iyice sinir oluyor insan.

    Platin saçlı kadın ha, hahaha, hiç umursamadığım bir şey varsa o da odur herhalde :D

    Geçmiş olsun hepinize.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umursamaz misin? Ay yanlis mi anladim Handancim? Aldatmis serefsiz, pesine de bosanmislar zaten. Umursamaz miydin sen olsan?

      Sil
    2. Yok umursamazdım.

      Eğer kocamla mutluysam birisi varmış yokmuş aklıma bile getirmem zaten, yok eğer mutsuzsam benimle kalmasa da olur. Can da sinir oluyor bu bakış açıma ama böyle :)

      Sil
    3. :)))
      Mutluluk rahat olmaktan geçiyor biliyorum ama söylediğine şaşırdım çok. Ne yalan söyleyeyim.

      Ne yani, yardıma çağırsam, boyalıyı yolmaya gelemeyecek misin?? :D

      Sil
    4. Hahaha sen iste ben her yere gelirim :)

      Sil
  2. Ahh de kubad canım yaa. Kalpten gidecedim az kalsın yazıyı okurken. Hele sonda da amanin dedim şimdi kötü haberi mi verecek eczacı gibi nasıl kaptırdıysam artık kendimi bi çekirdek eksik elimde:) Hatta dedim gideyim de kubadın yanına birlik olup yolalım saçını başını. Aslından kadının saçını başını niye yoluyoruz ki adamınkini de yolmak lazım :) Neyse velhasıl kötü haber yok çoook şükür ahahaha :D
    Öncelikle çok geçmiş olsun canım. Ufaklığa üzüldüm Allah yavrularımıza sağlık versin her zaman.
    Güçlü bir kadınsın. Hem de çok. Onun için sırtın yere gelmez senin. Herkesin bir yolu bir kaderi var. Bu evlatlar için de geçerli.

    Allah kolaylık versin bizlere. Sabır versin. Çok öpüyorum. Sakın öyle kafanda senaryolarla dolaşıp kendini üzüp durma olur mu? Mutlu haftalar tatlım <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seviyorum seni Demir anne <3

      Yok şimdilik boynuz haberim, ama olursa yolmaya gelirsin di mi? Tek başıma ikisini de halledemem:P
      Ayyy evet ya, sağlık gibisi yok, yaramaz olsun varsın da, neşesi yerinde olsun yavruların.

      Sil
  3. Yahu nerden de aklınıza gelir böyle şeyler. Şüphecilik iyi değildir dostlar. Hele de su_i zan. Allah muhafaza.Zaten varsa da öyle şeyler çilesini çekmeye değmez.

    YanıtlaSil
  4. :)
    eczacının yerine koydum birden kendimi, birbirimize çok benzediğimizi konuşurken...
    değmez hakkaten, haklısınız

    YanıtlaSil
  5. Handan ben şok, ben iptal! :D Yani, yanımda mutsuzsa başkasına gider zaten, ben de umursamam mı, yoksa ikimiz de mutlu olduğumuzu iddia ettiğimiz halde böyle birşey olursa umursamayıp evliliğime devam ederim mi? :)

    De kubad sana gerek bile yok, hallederiz. :P :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvallah :D
      Bak kendimi güçlü hissettim sayenizde. :)))

      Sil